Ben devletin dedeme verdiği ALINAK soyadını ve Mahmut olarak değiştirdiği adımı altmış iki yıl boyunca üstünde iğreti bir elbise gibi taşıyan sözde özgür, ama özde esir Mehmud Avdo’yum.
Misak-ı Milli sınırları içinde işgal altında tutulan ve ezilen kardeş halklar Türkler, Kürtler, Kürt ve TürkAleviler, Çerkesler, Araplar, Lazlar, Ermeniler, Romanlar, Süryaniler, Ezidiler, Rumlar ve diğer esir halklarla aynı talihsiz kaderi paylaşan bir esirim.
Ben Mehmud Avdo, Mahmut Alınak’ın suçlanan düşünceleri nedeniyle buradayım. Mahkemeniz, Mahmut Alınak’a 2007 Milletvekili Seçimleri döneminde milletvekili adayı iken, Kağızman’da yaptığı bir konuşmada eski Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve eski Genelkurmay başkanı Yaşar Büyükanıt’a hakaret ettiği suçlamasıyla verdiği 11 ay 20 günlük hapis cezasını açıklamak üzere yargılama yapmaktadır.
Mahkemeniz halkın değil, devletin ve iktidarın iradesini temsil ediyor…
Öncelikle bugüne kadar üstü örtülmüş bir gerçeği açıklamak istiyorum: Mahkemeniz, diğer tüm mahkemeler gibi siyasal bir kurumdur ve halkın iradesini değil, devletin ve iktidarın iradesini temsil etmektedir.
Bu devlet ve iktidar ki, Türkiye, Kürdistan ve Lazistan’ı işgal altında tutan ve emekçi halklarını diktatörlükle yöneten militarist bir devlet ve iktidardır. Bu nedenle ben, devletin bir kurumu olan mahkemenizi meşru görmüyor ve tanımıyorum.
Mahmut Alınak’ın yaptığı o uzun konuşmanın mahiyetine girecek değilim. Ona verilecek hapis cezası da ilgilendiğim bir konu değildir. Kimin suçlu olduğu meselesine gelince… Mahmut Alınak eğer sussaydı ve konuşmasaydı, Recep Tayyip Erdoğan ve Yaşar Büyükanıt’ın zorba politikalarını eleştirmeseydi, asıl o zaman suçlu olurdu.
Öyleyse suçlu olan kim?
Buradan suçlulara uzatıyorum işaret parmağımı!..
Suçlu, topraklarımızın altındaki ortak hazinelerimiz olan demir, krom, bakır, bor, altın, kükürt, maden kömürü, petrol gibi zenginliklerimizi yerli ve yabancı firmalara peşkeş çekip onlara katrilyonlar kazandıran devlet yöneticileridir. Oysa akıl almaz tüm bu zenginlikler biz halkların öz malı, kanımız ve canımızdır.
Suçlu, sayıları on bini aşan işsizler ordusunu ve on beş milyon asgari ücretliyi yoksulluk kapanında yaşamaya mahkûm eden bu düzen ve onun yöneticileridir.
Suçlu, toplantı ve gösteri hakkını kullanan gençlere karşı sokak infazları yapan, Roboski ve Gezi’ de olduğu gibi toplu cinayetlere girişen ve cezaevlerini insanların diri diri gömüldüğü mezarlıklara dönüştüren bu militarist devlettir.
Suçlu, sopa zoruyla boyun eğdirdiği 70 milyon insanımız yarı aç, yarı tok yaşarken; inşaat, bankacılık, madencilik, turizm, gıda ve telekomünikasyon gibi sektörlerde halkın cebinden katrilyonlarca lira vurgun yapan yerli ve yabancı firmaları, yoksul halk çocuklarından oluşturdukları 700 bin kişilik silahlı kuvvetler, 250 bin kişilik polis ordusu, nice istihbarat örgütleri, parlamentosu ve kanunları ile koruyan devlettir.
Suçlu, halkın katrilyonlarını halkı esaret altında tutmak için savaş uçaklarına, tanka, topa ve silaha harcayan devlet yönetimidir. Sözde vatan borcu diye halkın çocuklarını zorla askerliğe götürenlerdir.
Suçlu, cennet ve cehennemin yan yana durduğu, halk için cehennem, oligarklar ve militaristler içinse cennet olan bu korkunç düzeni sürdürmek için kanlı bir diktatörlük kuran devlettir.
Ve suçlu, Kürt, Çerkes, Arap, Laz ve diğer mazlum milletleri, bir halklar zindanına dönüştürdüğü Misak-ı Milli sınırları içinde hapsedip ulusal haklarını gasp eden ırkçı, militarist devlettir.
Saklanan başka bir gerçek daha: Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Türkiye, Kürdistan ve Lazistan’da hapis hayatı yaşayan kardeş esir halklar arasındaki ilişki gönüllü değil, zora dayalı bir ilişkidir. Bir kördüğümdür.
Devlet apaçık yetki gaspı yapmaktadır…
Bunun içindir ki devlet ve onun kurumları halk nezdinde meşru değildir. Meşru olmayan bir devletin yargı yetkisinin olmayacağı tartışma kaldırmaz bir gerçektir. AKP’ nin elinde amorf bir hale gelen yargının hazin durumu buna tipik bir örnektir. Devlet, apaçık yetki gaspı yapmaktadır. Bu nedenle ben halkı diktatörlükle yöneten devleti ve onun yöneticilerini suçluyor ve tarihin adalet divanına şikâyet ediyorum.
Ve hastalıklı ruhlarında kopan fırtınaları ve aşağılık komplekslerini susturmak için halkın cebinden kendilerine yüzlerce katrilyonluk saraylar yaptıran, trilyonluk uçaklar alan ve Osmanlı’nın Lale Devrini yaşayan AKP yöneticilerini, yaşadıkları şatafatla gençlerde lükse düşkünlüğü ve haksız kazanç dürtüsünü kamçıladıkları için kınıyor ve bir gün bütün bunların hesabının sorulacağını buradan ilan ediyorum.
Devletin yargılama yetkisini tanımıyor
ve kimlik bildiriminde bulunmuyorum…
Bugün sanık sandalyesinde olması gerekenler Mahmut Alınak ve diğer aydınlar değil, bu kanlı diktatörlüğü sürdüren devlet ve onun yöneticileridir.
Yukarıda sözünü ettiğim esir halklarımızla devlet arasındaki zora dayalı kokuşmuş bağ benim için de geçerlidir. Bu nedenle devletin beni yargılama yetkisini ve mahkemenizi tanımıyor ve kimlik bildiriminde bulunmuyorum. Ayrıca savunma da yapmıyorum. Bugüne kadar yargılanmayı kabul ettiğim için de tarih önünde halklarımızdan özür diliyorum.
Mehmud AVDO
Kars Susuz Cezaevi
Sonuç olarak, mahkemenizin vereceği karar meşru bir karar olmayacaktır. Tarihe bu böyle geçecektir. Bileklerimizde yine kelepçeler… Aldırmıyoruz kelepçelerinize. Özgürlük hayallerimiz karşısında mutlaka kırılacak ömrünü tamamlamış bu paslı kelepçeler.
* OKURA NOT: Bugün sivil itaatsizlik olarak mahkemede yaptığım bu açıklamayı (farklı düşünce ve projelere ambargo uygulayan güdümlü bazı Kürt ve Türk medyasının yasakçı zihniyetine gülüp geçerek ) tarihin silinmez hafızasına emanet ediyorum. 14/11/2014