Suriye’ye dönük emperyalist müdahale başladığında bölgesel güçlerin, Suriye konusunda tutumları önemliydi. Örneğin Rusya, İran ve Hizbullah Suriye yanlısı bir tutum almıştı. ABD başta olmak üzere batı emperyalizmi ile Türkiye ve Suudi Arabistan’ın başını çektiği Arap ülkeleri diğer yanda. İsrail zaten belliydi, uzun yıllardır Suriye ile kavgalı. Ortaya çıkan bu iki odaktan hangisine yakın bir pozisyon alacağı önemliydi Kürt hareketinin. Hatta dönem dönem bu noktada Kürt siyasi hareketinin Türkiye politikaları dahil nasıl bir yönelime gireceğini belirleyici yerin burası olduğunu düşünmüş, tartışmıştık.
Suriye’nin kaybetmesi, İsrail’in ve ABD’nin kazanmasıydı. Marx, Osmanlı-Rus harbinde Osmanlı’nın kazanmasının önemli olduğunu yazmıştı. Burada da mesele Esad rejimine karşı olup olmamak değil, uluslararası emperyalizmin ve gericiliğin kaybetmesi önemliydi. Ne Marx saltanatçıydı, ne de bugün sosyalistler Esadçı olmuştu. Meseleyi dar pencereden gören başta liberaller bu konuda da yine lafazanlığı elden bırakmamıştı.
Kürt siyasi hareketi, bazılarına göre Esad’ı karşısına almadı. Örneğin Davutoğlu son dönemde bunu talep ediyor. Suriye konusunda meşru Suriye hükümetinin yanında yer alanlara göre ise Kürt siyasi hareketi emperyalizm tarafından beslenen dinci gericilere karşı sesini çıkarmadı.
Kürt siyasi hareketine göre ise 3. yoldu bu. Başka bir ifadeyle oluşan boşluğu doldurmak. Rojava, bu denklem içinde doğdu ve Kürt siyasi hareketinin etkili olduğu bir bölge haline geldi.
Konu Suriye dışına çıkınca örneğin Irak eklenince ve Arap Baharı süreci devreye girince Suriye’deki taraflaşmanın birebir yansıması yerine başka bir tablo var karşımızda. Irak’ta ABD-İran nüfus çekişmesi sürerken ABD-İran görüşmeleri gündeme geldi. Türkiye, İhvan kartını kaybedince Mısırla kavga etti. Suriye’de süren aslında bir vekalet savaşı. Bölgesel güçlerin değişik argümanlarının devreye sokulduğu bir savaş. Daha geniş tabloda, iki taraf var, sadelik yerine karmaşık çıkar ilişkilerini görüyoruz.
Kürt siyasi hareketinin bu tabloda tutumu da önemli. Ancak uluslararası büyük güçlerin sahnede olduğu bir tabloda alınacak tutumun nesnel sınırları olduğunu bilelim. Bu yüzden, öznel beklenti ve söylemler dışında nesnel gerçeklikler ve sınırlarına bakılarak yorum en sağlıklısı olacaktır.
IŞİD, ipleri emperyalizmin elinde olan bir piyondur. Kuruluşu, ortaya çıkışı, desteklenmesi, yönlendirilmesi, Irak’ta devreye sokulması gibi bütün bu süreç iyi okunmalıdır. Kontrolden mi çıktı sorusu sonuçları itibariyle değer kazanır. Bu yüzden bugün emperyalizmin bölgeye müdahalesinin önünü açması, Türkiye’yi daha saldırgan bir pozisyona itmesi, Suudilerin çıkarı gibi olgular bize başka bir şeyi gösteriyor.
Çıkan tezkere ile birlikte Türkiye ABD ile masaya oturacak. 1 Mart tezkeresinde önce anlaşılmış, sonra tezkere gündeme gelmişti, şimdi tersi olacak. Ne çıkacak bakacağız. Güvenli bölge ve tampon bölge talebi nasıl bir pazarlık konusu olacak?
Bu pazarlığın sonuçları ile Suriye, Rusya ve İran’ın konumları ne olacak, göreceğiz.
Türkiye, IŞİD gerçeği sonrası tezkere kararıyla kuzey Suriye’de beslediği terör gruplarına dönük bir adım atmak istiyor. Yaşanan sıkışma nasıl açılacak, göreceğiz.
Bugün hükümet ile Kürt siyasi hareketi arasında süren müzakerede yeni adımlar atıldı. Bu müzakere sürecinin pazarlık unsuru edildi Kobane. Bu sürecin sonuçları nasıl olacak, göreceğiz.
Kürt siyasi hereketi, çok denklemli böyle bir tabloda elde ettiği mevziyi korumak, buradan yeni bir yol açmak isterken Türkiye müzakere sürecinde bu kartı düşürmek istiyor.
Kobane düğümü çözülecek. IŞİD’in kazanması başka bir tablo, Kobane halkının kazanması başka bir tablo. Bu düğümün nasıl çözüleceğini de göreceğiz.
Ama bildiğimiz tek bir şey var. İşgalciler her zaman kaybeder!
İlerihaber.org’dan alınmıştır