Yunanistan Parlamentosu, ‘soykırım inkarını cezalandıran’ bir yasa yayımladı.
Bu tam da Suriye’de Ezidiler, Hıristiyan toplumları, Kürtler ve Aleviler ciddi bir soykırım altına girdiğinde oylandı.
Ama Yunanistan, bunu herhalde öncelikle kendi içinde yükselen bir tehdide karşı bu yasayı gerek gördü.
Nasıl Fransa, soykırım inkarını cezalandıran yasaları, kendisine yönelik bir ‘iç tehdit’ nedeniyle çıkarma ihtiyacı duyduysa…
Bu ‘iç tehdit” neydi peki?
Yunanistan için yükselen neo-nazi Altın Şafak hareketi ve antisemitizm.
Fransa için ise, yine antisemitizm, mezarlıklara saldırılar ve ek olarak, Ermeni soykırımı anmalarına, mezarlık ve anıtlara yönelik, “Bozkurt” eylemlilikleri ve kriminal lobicilik denen eylemlilik.
Aynı günlerde Almanya’da da, bizzat Başbakan Merkel’in de katıldığı antisemitizmi kınama yürüyüşü yapıldığı gibi; Alman devleti Holaust’tan sağ kurtulan çocuklara yüklü bir tazminat ödeme kararı da aldı.
Bütün bu gelişmeler yaşanırken, Turkiye’den tek bir tepki geldi.
‘Aydınlık’ gazetesinin üst manşetinde, ‘Talat Paşa Komitesi Yunanistan’a Gidiyor” haberi yer almaktaydı.
Ergenekon operasyonları sırasında yıllardır suskun kalan Komite anlaşılan artık harekete geçmeye karar vermişti.
Komite adına basın açıklamasını Enis Öksüz, Yaşar Okuyan ve İsmail Hakkı Pekin yapmış. İsmail Beyi tanımıyorum, kimdir bilmem.
Yaşar Okuyan, MHP’nin ‘liberallerinden’ sayılırdı geçmişte, ‘özeleştirici’lerden.
Anlaşılan ‘özeleştiri’ henüz soykırım safhasına gelmemiş.
Hani bir atasözü vardır, “Falanca evlenir, filanca tellenir” diye. Aynen o durum!
Beyefendilerin Altın Şafak, onların Yunanistan’daki Makedon, Arnavut, Vlah, Müslüman azınlıklara yönelik eylemlilikleri, nazi işaretleri taşımaları, Holokost inkarları, mezarlık saldırıları falan umurlarında değil. Kafayı ‘Ermeni’ye takmışlar ya, bütün dünya onlar için ‘Ermeni’den ibaret!
Belki bunun sosyo-psikolojik, aşırı suçluluk hissetme haliyle de bir ilgisi vardır.
“Bekle Yunanistan, soykırım yalanını yüzüne haykırmak için oraya geliyoruz” diyorlar.
Herhalde Altın Şafak Partisi kendilerini havaalanında bando ile karşılayacaklar ve ‘suç işleme’ eylemine de katılacaklardır.
Yunanistan Parlamentosunu bu yasadan dolayı kınayan Bay Pekin, “AHİM’in Perinçek kararına karşın, böyle bir yasa çıkarmasını, ancak ırkçılık ile açıklayabiliriz” diyor.
Aynı gün ‘Akit’ gazetesinin başlıklarına bakacak olursak: ‘Erdoğan’dan Yahudiye rest’, ‘CHP’nin Ermeni ve misyoner aşkı’, ‘HDP, Siyonist destek için ABD’ye gidiyor’, ‘Yaparız lan, var mı diyeceğiniz?’ (kasıt Atom Bombası), ‘5 Süryani İsveç Meclisinde (seçilen Türk yok), ‘Kalles ortak’ (kasıt ABD), ‘Yahudi şom ağzını açtı’ (kasıt İshak Alaton).
Aynı gün Aydınlık’ın ilginç başlıkları ise; ‘CHP’den Washington’da Kürdistan açılımı’, ‘Kürt örgütlerinde IŞİD fırsatçılığı: Ayrımcılık’, ‘Dersimli Kemal ve Lazca eğitim diyen adam’…
İki gazeteyi paralel olarak okumak enteresan oluyor. Benzer refleksleri görmek daha da ilginç.
TPK’nin 3. üyesi Enis Öksüz’ü ise üniversite yıllarından tanırım. Prof. Cahit Orhan Tütengil’in 2 doktora öğrencisi idik. Başkası da yoktu zaten. Bu nedenle de dersi odasında verirdi rahmetli Tütengil.
Tütengil-Öksüz’ü, “milliyetçi, ama temiz bir Yörük genci Toroslardan” diye tanıtmıştı bana.
Tütengil, İÜ iktisat Fakültesi Sosyoloji bölümünün, “boyalı kuşu” idi. Bütün kürsü milliyetçi ve Turancı eğilimli kişilerden oluşuyordu. Ve pirleri ise Fahrettin Ziya Fındıkoğlu. Militan bir anti-komünistti. 2. Dünya Savaşı yıllarında bölümün çıkardığı ‘İS’ dergisinde, Nazi dönemi Almanya’sındaki korporatif işçi örgütlenmesini örnek gösteren yazılar yayınlardı. Bu kürsüden daha sonraki MHP elitinin kafa adamları yetişmişti.
Fındıkoğlu, Tütengil’e az eziyet etmedi. Sola açık olması, Yeni Ufuklar dergisi, Cumhuriyet gibi gazetelerde yazması nedeniyle. Ama bütün engellemelere karşın onun Amiran Kurthan yerine kürsü başkanı olmasını engelleyemediler.
Ve bir gün Tütengil. Levent’te üniversiteye gitmek üzere otobüs beklerken, Hrant Dink gibi enseden kurşunlanarak öldürüldü. Onun ak saçları ile yüzükoyun yerde yatması, biraz ötesindeki klasik deriden evrak çantası, gözlerimin önünden gitmez.
O gün akademik çabamı bırakıp gazeteciliğe döndüm. Tütengil daha yeni fakülte yönetiminden doktoraya devamım için karar çıkarmıştı.
Şimdi korkum Deniz’in doktorasının da yarım kalması, bu lanetli ülkede.
Bence, Enis Öksüz, Talat Paşa Komitesinden ayrılıp, Tütengil’e vefa borcu ödemek için, bir Cahit Orhan Tütengil Komitesi oluştursun!
Cahit Orhan Tütengil de, Köy Enstitüsü kökenli, Toroslardan bir köy çocuğu idi.
Evrensel Gazetesi