Birleşik muhalefet arayışı – Sami Özbil


ÖDP’nin öncülük ettiği “Birleşik Muhalefet Cephesi” girişimi bir süredir çeşitli kentlerde emekçi solun çeşitli bileşenleriyle beraber çalışmalar yürütüyor, sorular soruyor, yanıtlar arıyor. Ortadoğu’nun alt üst olduğu memleket sathında otoriter despotluğun hüküm sürdüğü, iş cinayetlerine, neoliberal saldırganlığa, ezilenlere dönük günlük hayatın ayrıntılarına dek nüfuz eden baskıya karşın Türkiye’nin Batı yakasında yüz binlerin, milyonların adalet ve özgürlük talebiyle ayağa kalkmadığı şartlarda anlama ve dönüştürme ihtiyacı acil. Gezi ile birlikte ortaya çıkan, aradan geçen bir yılın ardından gizil güç olarak toplumda varlığını sürdüren taşıyıcı dinamikle buluşma çabası kapsamında dahi böyle arayışlar gerekli.

Her siyasal sosyal öznenin daha fazla soru sorması, yanıtlar aramaya girişmesi ve birleşik mücadelenin imkanlarına odaklanması elbette var oluş nedenidir. Aslolan nereden bakıldığı, nereye varılmak istendiğidir. Muradınız, izleyeceğiniz yolu da belirler.

Emekçi sol bileşenlerin güç, itibar, imkan kaybı hepimizin kaybıdır, bundan memnuniyet duyma çiğliği bizden uzaktır, o cephedeki her zayıflığı kendi zayıflığımız sayarız. Bununla birlikte gerçeğe cesurca bakmakla da mükellefiz.

Birleşik muhalefet girişiminin her şeyden önce ÖDP projesinin geçen yılların rüzgarına dayanamadığının dolaylı kabulü anlamına geldiğini tespit ederek başlayabiliriz. Çünkü reformcu sosyalistlerin hususi yoğunlaşmasıyla zuhur eden ÖDP’nin var olma nedeni şu anda birleşik muhalefetle murad edilenleri gerçekleştirme iddiasıydı. Bu girişimle yaklaşık yirmi yıllık bir serüvenin ömrü teorik bakımdan dolmuş oluyor.

Güncel meselelerin yön verdiği girişimle ilgili yazılanlara bakıldığında yirmi yıllık serüvenden anlamlı sonuçların çıkarıldığını söylemek güç.

İki dinamik bu girişimin belirleyicisi durumunda kaba bir AKP karşıtlığı ve Kürt özgürlük mücadelesine duyulan mesafe.

AKP karşıtlığı, yazık ki kaba sekülerizmi girdabında tipik bir CHP anlayışıyla hareleniyor. Dinci faşizm gibi söylemler bize Cumhuriyet Gazetesi’ni İlhan Selçuk tarzı sinik muhalifliği hatırlatıyor. Buna Birgün Gazetesi’nin sayfalarını iradi bir tutumla ve sürekli biçimde CHP’ye açılmasını da hemen eklemek gerek. Dolayısıyla, mevcut girişimin iki dinamiğinden biri daha ilk elde Kemalist zihinsel çerçeveyle koşutluk içinde.

Kürt özgürlük mücadelesine karşı belirgin mesafeden bahsederken, Muhalefet Girişimi bileşenlerinin Kobane yürüyüşünde yer almalarını selamladığımızı öncelikle belirtmeliyiz. Onların bu ortaklığı mesela Halk Cephesi çevresinin kuru gürültüye dayalı özgürlük mücadelesi karşıtlığıyla kıyaslanamayacak denli kıymetlidir. Anlamsız resmi sınırları sembolik olarak yıkan bu girişimin Muhalefet Bileşenlerinin Kürt mücadelesiyle aralarındaki duygusal mesafeyi ortadan kaldırması temennimiz baki.

Kürt özgürlük mücadelesiyle ilişkilenişte Birleşik Muhalefet bileşenlerinin odağında bulunan ÖDP, başından beri soruna gaybdan haber alan kibirli müneccim edasıyla yaklaştı. Bu tutum, Kürt dinamiğini anlamak yerine türlü vehimlerle emekçi solda o dinamikten uzak durma anksiyetesini tetikledi. Hâlihazırda Kemalizmden kopamamış bir emekçi sol gerçekliği varken ÖDP’nin bayraktarlığını Marksizmin teorik metinlerinden el alarak yaptığı siniklikle bezeli anakronik retorik geleneksel sol kibrin kaşınmasına yol açtı ve ulusal özgürlük mücadelesiyle Türkiye’deki sol bakiyeyi birbirinin uzağına düşürdü.

Yanlış anlaşılmamalı, konumuzun Birleşik Muhalefet olması hasebiyle çubuğu buraya büküyoruz. PKK’nin özellikle 90’lı yıllarda bazen iradi bazen yerel ama her halükarda solda ona karşı tepkileri kökleştirecek son derece yanlış bir dolu tutumu vardı. Bunlar ayrıca konuşulmalı ancak herhangi bir öznenin belirli bir dönem boyunca yaptıkları ideolojik, teorik ve politik bir mesele hakkında takınılacak tavra yön veremez.

Birleşik Muhalefet bileşenleri bugün “Kürt sorunu”nu kabul ediyor ancak onun memleketteki tek sorun olmadığına işaret ediyorlar. Bu vasat tespite kimsenin itirazı yok. Şu şartla; “Kürt sorunu elbette tek sorun değildir ama diğer bütün sorunların ortak böleni durumundadır, sermaye ve devlet diğer bütün sorunları bastırmak, milliyetçiliği körüklemek dış savaş ve emperyal hevesleri diri tutmak için bile bu sorun alanının sağladığı imkanlara başvuruyorlar. Vatan millet edebiyatıyla Kürtleri bir dış düşman kategorisine sokarak işçileri, emekçileri kendilerine yedekliyorlar.

Saymakla bitmez. Özü şudur, bu “sorun” çözülmeden, nesnel olarak ona bağlı diğer sorunları çözmenin imkanı bulunmuyor. Gerçeğe cesurca bakmak dedik; Muhalefet bileşenleri şu son yirmi yıla dahi bu gözle bakarlarsa göreceklerdir. Kürt “sorunu”nu sıradanlaştıran her çaba havanda su dövmekten farksızdır.

CHP sekülerizmiyle Kürt mücadelesine karşı mesafe üzerinde kendisini gerçekleştirecek bir girişimin CHP ile siyasal manada komşu olma, sosyal demokrasinin adresine dönüşmesi bir ihtimalden öte hakikattir. Bu durum, kendileriyle seçim dahil türlü ittifaklar kurulabilecek iyi cici halkçı CHP’lilerle kategorik dayanışma ve kötü CHP’lileri CHP’den uzaklaştırma biçimindeki nafile çabayı tetikleyecektir.

Sadece bu da değil, politika dili, temel meselelere karşı takınılacak tavır da böyle bir konumlanışa göre şekillenecektir. Örneğin 99. yılında “hassasiyet” gerekçesiyle, yakın dostlarını dahi hayretler içinde bırakarak Ermeni soykırımına soykırım diyemeyen ÖDP’nin merkezinde yer aldığı Birleşik Muhalefet’in 100. yılda bu meselede nasıl bir pratik sergileyeceğini hakikaten merak ediyoruz.

Çözüm HDP’dir, orada toplanılsın gibi bir kolaycılığa varacak değiliz. Türlü eksikleri olan ve bir çok açıdan eşit özneler arası hukuk çerçevesinde tahkim edilmesi gereken HDP güçlü bir ortak demokratik cephedir. Ancak bunun böyle olması, bu “olmaklığa” özel bir önem verilmesi de herkesin o çatı altında yer almaya mecbur olduğu anlamını taşımaz.

Ayrı bir özne olarak siyaset yapma, politik mücadele yürütme hakkı tartışmasızdır. Sayısız biçimde dayanışmak, ortaklaşmak, ittifaklar örmek de gayet mümkün. Ancak Birleşik Muhalefet kendisini AKP karşıtlığıyla “muhalefet”iyle tanımlama kısırlığının yanı sıra şimdiye değin ortaya çıkan metinlere ve hareket tarzına bakıldığında dini inançlar konusuna, Kürt dinamiğine yaklaşımında sinik, tepkisel tutumları aşabilmiş değil. Esaslı bir iç başkalaşım geçirmedikçe bu çabanın da son derece sınırlı bir alandan dışarı taşamayacağını söylemek gayet mümkün.

etha