Fırtına takvimi işliyor. Hem doğada hem siyasette… Mevsim bahara döndü ve toplumsal harekette, siyasette yaşananlar tıpkı bu mevsimin fırtınaları gibi. Bir yanda kırıp-döken, savuran fırtınalar, bir yanda bundan habersizmişçesine açan çiçekler. Ama doğada hiçbir şey birbirinden habersiz değil. Aksine birbirine rağmen varoluyorlar. Tıpkı fırtınaya rağmen çiçekler gibi… Gökyüzü ve toprağın karşıtlığı, başka bir üretimin etkeni olabiliyor.
Böyle pastoral metaforlar toplumda ve siyasette yaşanan karmaşayı açıklamaya yetmez elbette; ama yardımcı olabilir. Son bir yılda yaşananlar, özellikle de 9 aydır dinmeyen isyan hareketi, patlayan fırtınalar içinde bıraktı herkesi. Memleketi adeta bu fırtınalar takvimi yönetiyor. Kimi zaman Doğu’su-Batı’sı, serti-ılımanı aynı anaforun içinde buluyor kendini. Yapılan çoğu sosyolojik analiz ve siyasi durum tespiti, bu güncellik içinde geleceği görmekte zorlanıyor.
Geleceğe dair büyük sözler etmekten sakınabiliriz belki; ama bugün gelişene dair sözü yarına bırakmamak gerek. Son aylarda Kürdistan’dan Türkiye cephesine uzanan alanda yeni bir toplumsal birikim ve birleşiklik kuruluyor. Düne kadar en fazla karşıt yanları öne çıkan Kürdistan ve Türkiye gerçekliği içerisinde, biriktiren ve birleştiren ögeler ilk kez bugün bu kadar dikkat çekiyor. İklimler değişiyor, iklimler birleşiyor.
Bu değişme ve birleşme halini en son Berkin’in ölümü karşısında gelişen büyük isyan hareketinde gördük. Roboski’den Mardin’e, Amed’e ve çok sayıda kente yayılan eylemleri, gelişigüzel sergilenen dayanışma hareketi olarak görmek eksiktir. Bu harekette, süren fırtınaların ve karmaşanın içinde kolunu Kürdistan’dan uzatıp Türkiye’yi kucaklayan bir bilinç ve duruş vardır. Kendisiyle birlikte karşıtını da kurtaracak ve karşıtı kurtulmazsa kendi kurtuluşu ertelenecek bir halkın, sadece erdemli değil, ne yaptığını, ne istediğini bilen çizgisi ve duruşudur bu. Kürt özgürlük hareketi ve önderliği bakımından bu çizginin en güçlü birinci örneği HDK-HDP projesiyse, diğer güçlü örneği de 2. Gezi dalgasına dönüşen Berkin’in şehadeti sürecindeki tutumdur. Kürdistani özgürlük hareketinin Batı’da patlayan özgürlük hareketiyle arasındaki kritik fark da buradadır. Birinin önderlik sorunu yok diğerinin var, biri nereye gittiğini biliyor diğeri bilmiyor, biri birleşik ve birleştiriyor diğeri birleşse mi ayrışsa mı karar veremiyor.
Açık ki, Batı cephesinde yaşanan bu kararsız ve parçalı duruma ne istediğini bilen, örgütlülüğü ve siyasi aklıyla isteneni gerçekleştirecek bir güç esaslı müdahalede bulunabilir. Türkiye tarafında gelişen harekete sol-sosyalist cenahtan müdahalede siyasi bir düzey var ama bu örgütlü güçle buluşmuş, arkasında düzen yörüngesinden kopardığı geniş kitleleri toplamış değil. Bu durum kaosa ve fırtınaya rağmen gelişen Batı eksenli kitle hareketine en örgütlü ve hazırlıklı gücün, Kürt özgürlük hareketinin müdahalesini daha önemli kılıyor. Aslına bakılırsa geçen yılın Mart’ın da ilan edilen çözüm için diyalog süreciyle Kürt siyaseti bir anlamda Batı’da patlayan toplumsal harekete kapı açmıştı. Bugün de bu hareketten bağımsız değil birleşiktir. Hevsel’den Berkin’in uğurlanmasına uzanan bilinç ve eylem hattında, düne kadar örtük olan ve yeterince görülmeyen bu gerçeğin canlı, dönüştürücü ve kazanıcı yanını görüyoruz. Batı’daki ezilenlerin bu devrimci yönelime yeni durumda nasıl yanıt vereceğini göreceğiz. Ama egemenlerin nasıl yanıt verdiğini HDP’ye yönelik kontra-faşist saldırılardan gördük. Türkiye halklarını kapsama, birleşme ve birleştirme mevzisi olarak HDP, aynı zamanda bu çizgi ve yönelimin canlı gelişimini gösterdiği için hedef oldu. Bugün belki fırtınalar güçlü ama Türkiye ve Kürdistan birleşik halk hareketinin tutunma yerleri doğru. Doğu’dan Batı’ya gelişen büyük direnişler fırtınada açan çiçekler gibi. Çiçekler yaprak dökecek belki ama toprağına sıkı tutunan kök, savrulanları sarılıp tutan dal fırtına sonrası tomurcukların sahibi olacak.
Bu yazı Özgür Gündem Gazetesi’nin 17 Mart tarihli sayısında yayınlanmıştır.