Gençlik, eğitim, edebiyat ve politika – Ebru Yıldırım


Yıllar önce aynı kolektifte birlikte politika yürüttüğüm genç bir yoldaşım kitap okuyamadığından, böyle bir alışkanlık edinememiş olmasından yakınıyordu. Roman türünde kitaplar önermemi istediğinde kolay okunabilirliğini düşündüğüm “Kürk Mantolu Madonna”yı dillendirmiştim. Kimin eseri olduğunu sorduğunda ise bilmemesine şaşırmakla birlikte yazarın ismini söyledikten sonraki soru daha da ürkütücüydü: “Sabahattin Ali kim?”

Yirmi beş yaşına gelmiş, benim için genç sayılabilecek “yoldaş” bir kişiden böyle bir soruyu işitmenin verdiği hüzünle, lise sıralarındaki daha niceleriyle her gün birlikte olduğumu yeniden hatırlamış oldum.

Kendi kuyusunu kazan ideolojik aygıt olarak edebiyat

Liselerde edebiyat eğitimi, gençlerin zihninin iğdiş edilmesi üzerine inşa edilmiş müfredat programından ibaret. Birkaç yıl öncesinde kaldırılan “Milli Güvenlik” dersi misali, coğrafya, tarih, beden eğitimi ve edebiyat dersleri “ordu-millet” idealini gerçekleştirmeye çalışan, hep bu “ülkü” uğruna seferber edilen propaganda araçları olarak lise eğitim programlarında yer almakta.

Türkiye liselerinde edebiyat eğitimi biz ve öteki ekseninde bir dengesizliği politika olarak benimsemişlerce programatik hale getirildiğinden, kavim merkezli edebiyat kavrayışı bir tek Türk edebiyatını öğreteyim derken, hiç edebiyat öğretemiyor aslında. Tam da bu yüzden liselerin yeni mezunları bırakın Türk şiirini, romanını sevmek, gazete yazısı dahi okuyamaz noktada: Bir şey okumaktan hazzetmeyenlerden oluşan mezunlar toplamı.

Edebiyat eğitiminde bir engel olarak Türkoloji bölümleri

Alternatif bir edebiyat programının önündeki önemli engellerden biri ülkenin Türkoloji bölümlerinin karakteridir elbette. Birkaç istisna üniversite ve isim dışında, herhangi bir yabancı edebiyat insanının ismini duymaya dahi tahammül edemeyecek denli “Türkçü” kişilerden kurulan bu bölümler, Türk edebiyatı dışındaki bir edebiyat hakkında meraklı bir lise öğrencisi kadar olsun bilgiye ve kültüre sahip değildir. Bu bölümlerde yetişen/yetişmeye mahkum edilmiş edebiyat öğretmenlerinin büyük bir kısmı da aldıkları eğitimin sadakatle takipçisi olmaktadırlar.

Dünya edebiyatına ilişkin hiçbir öğretinin olmadığı Türkoloji bölümlerinin, Batı ve Doğu filolojileriyle iş birliği yapmak, edebiyatın bir sanat dalı olduğuna, dolayısıyla da verilecek eğitimin bir sanat eğitimi olması gerektiğine dair fikri zemini düstur kabul etmek gibi bir eğilimi de yoktur elbet. Kökleşmiş muhafazakarlığın nesilden nesile aktarıldığı, milliyetçiliğin örgütlü bir şekilde dozunun artırılmasına katkı sunmak için yaratılmış, durağan yerlerdir buralar adeta. Türk çocuklarını yabancı etkilerden korumak, örf ve adetlerin aktarımında bir ideolojik aygıt olarak görülen edebiyat algısının dolaşımda kalmasına hizmet etmek; hem genel anlamda edebiyatın, hem de lokal düzeyde Türk edebiyatının ölüm fermanına imza anlamına gelmekte oysa.

Edebiyat ne işe yarar?

Ülkenin ırkçı, cinsiyetçi, homofobik eğitim modeli aynı zamanda sınav merkezli olması sebebiyle pragmatiktir de. Sanat eğitimi vermekten ziyade edebiyat memurluğu yapan öğretmen kimliğinin yanına, sınav merkezli, bilgiyi tamamen pragmatik bir şey olarak gören genç zihinler de eklendiğinde okur yetiştirmemek üzere geçiştirilen bir manzara karşımıza çıkmakta. Metodolojisizliğin ve müfredat dışına çıkmakta devlet tarafından cezalandırılma olasılığı kaynaklı korkunun yan yana gelmesiyle de büyüyen “oku(ma)ma” sorunu çığ gibi büyümekte.

Başka dünyaları açmak, başka kültürlere merak duygusu uyandırmak, estetik haz yaratmanın, eleştirel ve demokratik düşünce dünyasına yelken açmanın verilerini taşıyabilecek bir zeminden uzak, “Ben fen öğrencisiyim, edebiyat ne işime yarar?” sorusunda somutlaşmış bir düşünce dünyasının algısında sıkışıp kalmış bir “ders”: edebiyat. Ezberleyerek biriktirilen bilginin somutlaşmış hali: Kimin eseri, kaç yılında yazıldı? Sanat/sepet belki de…

Okumak ciddi bir disiplindir, bir yaşama biçimi olduğu kadar yaşamı kendi içinde yaşanır duruma getirme çabasıdır. Ülkenin ilk fail-i meçhullerinden olan Sabahattin Ali’nin ismini dahi duymamış bir “yoldaş”, fazla disipline gelemeyecektir ilerleyen yıllarda.